GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ...
TARABYA ANILARI...
TARABYA'DAKİ BALIK LOKANTACILARININ DUAYENİ *
VASİLİS KARKALEM
Tarabya tarihine adını yazdıranların peşinden gidiyoruz...
Bugün sırada GARAJ Balık Lokantası’nın sahibi Sayın Vasilis Karkalem var. Bu amaçla önce Vasil Bey’i (Vasilis adı kısaca “Vasil” olarak da kullanılıyor) telefonla aradık ve
www.tarabyatarihi.com
sitesinde yayınlanmak üzere kendisiyle bir röportaj yapmak istediğimizi söyledik. Aynı zamanda eski bir sporcu ve Tarabya Spor Kulübü’nün 1960’lardaki idarecilerinden olan ve yıllar boyunca nezaketiyle ünlenen Vasil Bey bizimle söyleşi yapmaktan mutlu olacağını vurgulayarak bizi "dükkânına" davet etti.

Lokantaya girdiğimizde, Kasım ayının ikinci Pazar günü ve ikindi üzeri olmasına karşın o meşhur GARAJ Lokantası’nın masaları boş sayılırdı. Yalnız dört masada müşteriler yemek yiyorlardı. Lokantanın dış salonundaki bir yuvarlak masada Vasil Bey bize yerlerimizi gösterdi. Çaylar gelirken biz sohbetimize başlamıştık bile. Tarabya’da ve Boğaz’da son zamanlarda açılan çok sayıda balık lokantasından hepsinin müşteri çekmesinin ve iş yapmasının mümkün olamayacağını ileri sürüyordu 77 yaşındaki “Usta”. Lokantaların arasındaki gergin rekabet ortamını ve müşteri kapma yarışını anlatıyordu ki bir Rum atasözünü hatırlayıverdi. Alaycı bir gülümseyişle Tarabya Koyu’nu bir kolyenin incileri gibi çevreleyen restoranlara baktı ve şu sözleri mırıldandı: “Othanatosu izoyumu.” Bu Rumca özdeyişi Türkçeye şöyle çevirdi:”Birinin ölmesi benim yaşamımdır.” Lokantaların arasındaki bu yarışta bazılarının ayakta kalabilmesi için birilerinin ölmesi, yani kepenk indirmesi gerekiyordu...
Vasil Karkalem askerlik günleri.1952
Vasil Bey 1931 Gökçeada (İmroz) doğumlu olup İstanbul'a 1948'de gelmiş. Dokumacılık alanında çalışma hayatına başlamış. Buradaki despot ruhlu bir ustası “dokuma işini iyi öğrensen bile sermayen yok ki, ileride ne yapacaksın?” diye aklını çelmiş. Bu düşünce kendisini etkilemiş ve kısa bir süre sonra yeniden iş aramaya başlamış. Taksim'de o yılların meşhur gece kulüplerinden biri olan Gazino Semiramis'te komi olarak işe başlamış. O yıllarda Gümüşsuyu'ndaki Gazino Semiramis'i Nikos Papadopulos adındaki bir Rum patron işletiyormuş.
1940’lı ve 1950’li yıllarda Beyoğlu civarında ve Taksim-Harbiye arasında çok sayıda gece kulübü ve gazino çalışıyordu. Bunlardan birisi de Kristal Gazinosu idi ki Deniz Kızı Eftalya, Hamiyet Yüceses, Müzeyyen Senar, Zeki Müren gibi ses sanatçılarıyla Kemani Sadi Işılay, Udi Selahattin Pınar, Klarinetçi Mustafa Kandıralı gibi saz sanatçıları burada sahne alırlardı.
Semiramis Gazinosu’nda buzuki ve bağlama eşliğinde Rum müzikleri de çalınırdı, zeybekikolar (zeybekler), rebetikolar (hüzünlü göç şarkıları), çiftetelliler gibi Türklerin ve Rumların asırlarca birlikte çalıp söyledikleri müzikler icra edilirdi. 1940-50’li yılların efsanevi şarkıcısı Sofia Vembo İstanbul’a gelmiş ve Semiramis’te hayranlarıyla buluşmuştu. Bundan başka Gazino’da tango ve valsler çalınır, devrin sosyetesi piste çıkıp saatler boyunca dans ederlerdi.
Vasilis Usta ile o devrin eğlence hayatını konuşuruz da sinemalarından söz etmez miyiz?
Emek, Atlas, Saray ve elbette Şan Sineması’nda oynatılan ve ünlü artistlerinin rol aldıkları filmlerin üzerinde konuşurken, bir ara “Şan Sineması’nın localarının abonesi olmuştum!” deyiverdi kıs kıs gülerken...
Vasilis Bey askerliğini 1952'de İskenderun'da yapmış. Bize cüzdanında sakladığı yakışıklı bir askerlik fotoğrafını gösteriyor. Resmin arkasında Rumca olarak: “Vücut ve kemik bir gün toprak olacak. Ama bu fotoğraf daima yaşayacak.."yazıyor. Askerliğinde çavuş rütbesini almış, elbette uyanık ve becerikli olduğu ve üstlerinin gözüne girdiği için.
2. Dünya Savaşı’nın sürmekte olduğu zor zamanlarda, 1942 yılında savaşa girmeyen Türkiye’de Varlık Vergisi salınmıştı. O günlerde babası kendisine biçilen vergi borcunu ödeyemediği için Aşkale'ye zorunlu çalışmaya gönderilmiş. Anlattığı bir rivayete göre, güya o günlerden birinde İsmet Paşa Beyoğlu'ndan geçerken Sabuncakis, Frangulis gibi Rumca isimli dükkan tabelalarını görünce: "Bunların adlarını not alınız! Bu ekalliyetler (azınlıklar) devletimiz ve milletimiz için zararlıdırlar. Gönderin bunları!" demiş. Babası Aşkale'ye çalışmaya gönderildiğinde çalışma kamplarının civarında yaşayan köylüler onlara acımışlar ve yiyecek-içecekler getirmişler. Aşkale’de ağır şartlar altında çalışmakta olan bu Varlık Vergisi mağdurlarını gün gelmiş Mareşal Fevzi Çakmak Paşa kurtarmış.
1940’lı ve 1950’li yılların tarihi olaylarını Vasil Bey’in gözünden incelemeye ve özetlemeye devam ediyoruz. Devrin Başbakanı AdnanMenderes 17 şubat 1959'da Londra’ya uçakla giderken uçak kazası geçiriyor. Londra yakınlarında düşen uçaktan Menderes şans eseri hafif sıyrıklarla sağ salim çıkıyor. Uçaktakilerden 14 kişi hayatını kaybediyor. Vasil Bey, 6-7 Eylül 1955 olayları sırasında, dönemin DP Hükümeti tarafından azınlıktaki yurttaşlarımıza reva görülen eziyetlere karşılık ilâhi bir ceza olarak görüyor bu kazayı.
6-7 Eylül 1955 olayları sırasında Vasil Bey, Büyükada'da, sahibi Hayko adındaki bir Rum olan Turing Otel'de çalışıyormuş. Olaylar başladığında derhal gidip bir İstanbul Ekspres Gazetesi almış. Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba atıldığı haberinin manşetini ve yazısını okuduktan sonra otele hemen bayrak asmış. Otelin önüne gelen öfkeli kalabalıklara "burası Türk ortaklıdır, sakın cam çerçeve kırmayın! Siz papazın evine gidin!"diye bağırmış ve kalabalığı başka bir tarafa yönlendirmiş. Tabii o gösterdiği yönde bir papaz evi falan yokmuş...Kıvrak zekâsı ve çabukluğu sayesinde Turing Otel'in talan edilmesini böylece önlemiş...
Daha sonraki yıllarda Suadiye Oteli'nde çalışmış. Burada ileride dostluklarını pekiştireceği Garson Yani ile arkadaş olmuş.
Daha önceleri Semiramis Gazinosu'nda komilikten garsonluğa terfi ettiğinde yanında çalışmış olan bir garson arkadaşı 1956 senesinde Tarabya'da o sıralar yeni açılan Fidan Restoran’da çalışmaya başlar. Bu arkadaşı sonraları kendisini de Fidan'a garson olarak işe aldırır. Lokantanın sahibi Serafim Santafolos'dur.
1958'de Garaj Restoran adında bir lokanta daha vardı ve bugün Akbank'ın olduğu yerde faaliyet gösteriyordu. Bir Yunanlı olan Yorgopulos burayı işletiyordu. Burada bir de İmrozlu garson arkadaşı vardı. 1958 yılında Garaj satışa çıkarılır. Vasil Bey’in bazı arkadaşları “burayı birlikte devrensatın alalım” derler ve sonunda 20.000 lira bedel ödeyerek devren alırlar. Bu ekip bir sene süreyle birlikte çalışır, ancak işi hakkıyla yapamazlar. Ne yapsalar bir türlü bölgedeki müşterileri buraya çekemiyorlardır. Daha sonraları Fidan Restoran'dan üç garson arkadaşı daha Garaj’a transfer ederler.Artık Fidan'ın müşterilerini hızla Garaj’a çekmeye başlamışlardır ve Garaj Tarabya’da müşterisi en fazla olan balık lokantası oluverir...
Vasil Usta “insanların çiğ süt emdiklerini” vurgulayarak, ortaklıklarda, ortak yapılan işlerde “dengeli ve hakkaniyete uygun şartların”bulunmaması halinde ilişkilerin eninde sonunda bozulmaya mahkûm olduğunu belirtiyor. Bir İtalyan müşterisi bir gün kendisine Türkçe olarak " BeşGrek (Yunanlı) aynı işte ortak olmaz!” diye bir iddiada bulunmuş...Nitekim 1-2 sene sonra dağılmaya başlamışlar. Beş kişinin bu ortaklığı böylelikle sona ermiş.
Neticede Garaj Restoran’ı kapatmışlar. Ancak Fidan Lokantası çalışıyormuş. Garaj'ın adını Filiz olarak değiştirmişler. İmaj olarak incelenirse, “filiz”lerin, yani ağaçların yeni sürgünlerinin “fidan”dan çıktığı bilinir... Garaj’dan gelip de Filiz’i kuran bu beş kişinin adları şunlarmış: Sotiri -Panayot-Vasilis Karkalem-Vasilis (diğer adaşı)-Teofilus Usta (aşçıbaşı).
1962’de ortaklardan Sotiri iki sene sonra kendilerinden ayrılıp bugünkü yerinde bulunan Garaj Restoran'ı kurmuş. Vasil Bey'i ve Panayot'u da ortak olarak yanına almış. Özellikle Vasil Karkalem'e piyasada güveniliyormuş ve tüccarlar kendisine veresiye mal veriyorlarmış . “Bir sene sonra bütün borçlarımızı kapatacağız” diyerek piyasayı idare etmiş. Borçlarını taksitlendirerek kademe kademe ödemişler. Vasil Bey’in lokantalara balık ve her türlü gıda maddelerinin yanısıra mutfak ve mefruşat malzemeleri satan tüccarlar nezdindeki “itibarı” Garaj Restoran’ın sıfırdan başlayarak en çok tercih edilen lokanta durumuna gelmesinde başlıca etken olmuş.
Halen Garaj Restoran'ın tek sahibi Vasil Bey. Ortaklarından önce Sotiri ve onun ardından Panayot 1995'lerde vefat etmişler. Vasil Bey deniz ürünleri ve balıklardan yapılan yemeklerle mezelerde ve müşterileriyle ilişkilerinde edindiği deneyimlerle lokantasını tek başına yönetiyor ileri yaşına karşın...
Balık lokantası işletmeciliğinin inceliklerini bizimle kısaca şöyle paylaşıyor:
“Balık çeşitleri giderek azaldı ve doğal olarak çok pahalı hale geldi. Balığın bol yakalanabildiği kısa bir mevsimin dışında balık ve deniz mahsullerini yüksek bedeller ödeyerek alabiliyoruz. Müşterilerimize bu fiyatları aynen yansıtırsak onları kaçırma riskini taşıyoruz. Bütün bu olumsuzluklarla aklımızı ve bilgimizi kullanarak mücadele ediyoruz. Bir örnekle açıklayayım: Daimi müşterilerimizden genç Musevi iş adamları vardır. Bunlar hafta içinde arkadaş gruplarıyla, hafta sonlarında ise aileleriyle topluca gelirler. Biz onların ne istediğini iyi biliriz. Ortaya servis ettiğimiz çeşitli mezelerin ve bolca hamsi-istavrit kızartmasının eşliğinde saatlerce sohbet ederler. Kişi başına 25-30 YTL hesap düştüğünde itiraz etmezler. Yedikleri ufak balıkların alış fiyatı 3-5 YTL/kg olduğundan biz bu müşterilerden kâr ederiz. Buna karşın, aileler ve turistler gelip de ızgara lüfer, porsiyon deniz levreği gibi pahalı balıkları sipariş ederlerse önlerine koyduğumuz kişi başına 60-70 YTL’lik hesaplardan rahatsız olurlar. Lüfer ve palamut gibi balıklar artık mevsiminde bile pahalı geliyor. Şu sıralarda iri lüferlerin tanesini 25-30 YTL’den alabiliyoruz. Böyle balıkların hazırlanması, pişirilmesi ve servis edilmesinin maliyetini nasıl müşteriye yansıtacağız? Gerçekten zor bu işler. Allah'tan çipura ve deniz levrekleri çiftliklerde üretiliyor da biz bu balıklar için porsiyon başına 25-30 YTL’lik fiyat listesi çıkarabiliyoruz. Yoksa halimiz duman olurdu...”
Vasil Usta şu sıralarda işlerinin pek iyi olmadığını söylüyor.Tarabya'daki lokantaların ekonomik krizler böyle giderse topu atacağını iddia ediyor. Kendisi bu kriz durgunluğunu lokantanın alanını azaltarak ve alt katını iki banka şubesine kiraya vermekle aşmaya çalışmış. Çünkü çok sayıda personel çalıştırıyor. Bunların her ay başında maaşlarının ödenmesi gerekiyor. İşçi çıkartmamak için adeta direniyor. Daha önceleri Yunanistan'dan kalabalık gruplar restoranda yemek yemeye geliyorlarmış. Günümüzde ise Yunanlı ve Avrupalı turistler, özellikle emekliler için lokantada balık yemekleri yemek çok pahalı gelmeye başlamış. Giderek müşterileri azalmış.
Büyük Tarabya Oteli'nin kapalı olmasının işlerini olumsuz etkilediğini söylüyor. Otelin ileride yenilenip faaliyete geçmesini görebileceğinden pek emin değil. İnşaatın çok yavaş ilerlemesi onu karamsarlığa itmiş.
Vasil Bey Tarabya'daki evinde tek başına yaşıyor . Eşi kanserden ölmüş ve cenazesini Yunanistan'da defnetmişler. 42 yaşındaki oğlu bir Türk hanımla evli. Restoran işini oğlunun yalnız başına götüremeyeceğini söylüyor. Bu nedenle lokantanın geleceğine kuşkuyla bakıyor. Beş sene önce ikinci evliligini yapmış bir Yunanlı hanımla, ama hanımının İstanbul’da canı sıkılmış ve bir türlü buralara alışamamış. Ayrılmışlar ve eşi Yunanistan'a geri dönmüş. 4-5 yıldır yalnız başına yaşıyor ve Tarabya’da Garaj Restoran’da “Rum balık lokantaları” geleneğini azimle sürdürüyor. Tarabya’daki balık lokantaları geleneğinin gerçek bir duayeni olan Vasilis Karkalem ile vedalaşırken kendisine nice sağlıklı ve esenlikli yıllar diliyoruz.
Röportajı Yapanlar:
Serkan Kaya - M. Cemal Beşkardeş
Eklenme tarihi :30.12.2008
*Duayen : Fransızca kökenli bu söz, "en yaşlı, en kıdemli; dekan; baş papaz" gibi anlamlar taşımaktadır. Dilimizde daha çok birinci anlamıyla, "bir meslekte yaşça, kıdemce ileride ve yetenek bakımından üstün niteliğe sahip olan kimse." biçiminde kullanılmaktadır. bu anlam için tdk
aksakal
karşılığı önerilmektedir.
|